İSLÂM TARİHİ / MEDİNE DEVRİ |
| |
Hazret-i Ali'nin Amr b. Abd'le Çarpışmak İçin Sabırsızlanması ve Çarpışması |
Hazret-i Ali fırlayıp ayağa kalktı ve:
" Yâ Nebiyyallah! Ben çarpışayım onunla! " dedi.
Peygamberimiz aleyhisselam:
" Sen otur! O, Amr'dır" buyurdu.
Amr b. Abd:
" Hani sizden öldürülünce Cennete gireceğini iddia ettiğiniz kimseler nerede kaldılar?! İçinizden meydana çıkıp benimle çarpışacak bir kimse yok mu?" diye tekrar seslendi.
Hazret-i Ali yine fırlayıp kalktı ve:
" Yâ Rasûlallah! Ben çarpışayım onunla! " dedi.
Peygamberimiz aleyhisselam:
" Sen otur! O, Amr'dır! " buyurdu.
Amr b. Abd, üçüncü kez seslenerek kendisiyle çarpışacak er diledi ve:
" 'O toplulukta benimle çarpışacak er var mı?' diye bağıra bağıra kısıldı gitti sesim! " diye başlayan dört beyitlik bir kıt'a söyledi.
Yine Hazret-i Ali fırlayıp ayağa kalktı ve:
" Ben çarpışayım onunla yâ Rasûlallah! " dedi.
Peygamberimiz Alayhisselam:
" O, Amr'dır! " buyurdu.
Hazret-i Ali:
" Amr olursa olsun! " dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselam Hazret-i Ali'nin Amr'la çarpışmasına müsaade buyurdu. 225
Peygamberimiz aleyhisselam Hazret-i Ali'nin Amr b. Abd'le çarpışmasına müsaade buyurunca, kendi kılıcını (Zülfikar'ı) ona verdi. Zırh gömleğini ona giydirdi. Sarığını da onun başına sardı. 226
" Allah'ım! Ona yardımını ihsan et! " diyerek dua etti. 227
Abdullah b. Ömer, Peygamberimiz aleyhisselamın Hendek günü altı kişinin; Muhacirlerden Talha, Zübeyr, Ali ve Sa'd b. Ebi Vakkas ile Ensardan Ebu Dücâne ve Haris b. Sımme'nin üzerine titreyip durduğunu bildirmiştir. 228
Hazret-i Ali, Amr b. Abd'e:
" Acele etme! Ben sesine, davetine icabetle, aciz olmayarak geliyorum sana!
Her iyiniyet, basiret ve sadakat sahibi kişi, muhakkak düşmanına galebe çalmış ve necata ermiştir!
Ben de seni Zülfikar'ın bir darbesiyle devirip cenazeler ağıtçısı gibi başucuna dikileceğimi umuyorum! " diyerek Amr b. Abd'a doğru vardı.
Amr b. Abd, ona:
" Sen kimsin?" diye sordu.
Hazret-i Ali zırha bürünmüştü. Gözlerinden başka yeri görünmüyordu.
" Ben Ali'yim! " dedi.
Amr b. Abd:
" Abdi Menafin oğlu Ali mi?" diye sordu.
Hazret-i Ali:
" Ben Ebu Talib'in oğlu Ali'yim! " dedi.
Amr b. Abd:
" Ey kardeşimin oğlu! Amcalarından, senden başka, daha yaşlı bir kimse yok mu? Ben senin kanını dökmek istemem! Çünkü, senin baban benim dostumdu" dedi.
Hazret-i Ali:
" Vallahi, ben senin kanını dökmek isterim! " dedi.
Bunun üzerine Amr b. Abd kızdı, kılıcını sıyırarak atını Hazret-i Ali'nin üzerine sürdü.
Kılıcının yalını ateş gibi parlıyordu.
Hazret-i Ali:
" Ben seninle nasıl çarpışabileyim? Ben yayayım, sen atının üzerindesin! Atından, yanıma in! " dedi. 229
Amr b. Abd hemen atından yere atladı.
Atının sinirlerini kılıçla vurup kesti ve yüzüne de çarptıktan sonra, Hazret-i Ali'nin karşısına gelip dikildi. Hazret-i Ali ona:
" Ey Amr! Ben senin Kureyş'ten bir kimse ile karşılaştığında onun iki veya üç dileğinden birisini kabul edip yerine getireceğin hakkında Allah'a söz verdiğini işittim, doğru mudur bu?" diye sordu.
Amr:
" Evet! Doğrudur! " dedi.
Hazret-i Ali:
" Öyleyse, ben seni Allah'a ve Resûlullaha imana ve İslâmiyeti kabule davet ediyorum! " dedi. 230
Amr:
" Bu bana gerekmez!
Ey kardeşimin oğlu!
Geç bunu, benden böyle birşey isteme! " dedi. 231
Hazret-i Ali:
" Öyleyse, bizimle çarpışmayı bırak!
Yurduna dön, git!
Eğer Muhammed aleyhisselamın işi yoluna girip kendisi düşmanlarına galebe çalarsa, sen bu hareketinle ona yardım etmiş olursun!
Şayet düşmanları onu ortadan kaldırırsa, senin arzun onunla çarpışmaksızın yerine gelmiş olur" dedi.
Amr:
" Bu sözü hiçbir zaman Kureyş kadınları bile söylemezler!
Ben adağımı yerine getirecek güçte olduğum halde, onu yerine getirmeden nasıl dönüp giderim?!
Ben adayacağımı adamış ve intikam almadıkça başıma yağ ve koku sürmeyi kendime yasaklamış bulunuyorum ! 232
Sen üçüncü dileğini söyle! " dedi.
Hazret-i Ali:
" Öyleyse, seni benimle çarpışmaya davet ediyorum! " dedi. 233
Amr b. Abd güldü ve:
" Doğrusu, ben bu haslette Araplar içinde benden korkmadan benimle çarpışmak isteyecek bir kimse bulunabileceğini sanmazdım! 234
Sen ne diye benimle çarpışmak istiyorsun ey kardeşimin oğlu?
Vallahi ben seni öldürmek istemiyorum! Senin baban benim dostumdu. Sen geri dön, git!
Sen genç bir yiğitsin!
Ben ancak Kureyş'in Ebu Bekir, Ömer gibi yaşlıca ve olgunca olanlarıyla çarpışmak isterim! " dedi. 235
Hazret-i Ali:
" Fakat ben seni öldürmek isterim! " deyince, Amr'ın kan başına sıçradı! Birbirlerine saldırdılar. 236
İlk saldıran Amr oldu. Hazret-i Ali'ye kılıçla şiddetli bir darbe indirdi.
Hazret-i Ali Amr'ın darbesini sığır derisinden yapılmış kalkanıyla karşıladı. Amr'ın kılıncı Hazret-i Ali'nin kalkanına saplandı ve kılıcın ucu Hazret-i Ali'nin başını yaraladı.
Sıra Hazret-i Ali'ye geldi.
Hazret-i Ali Amr'ın boyun köküne Zülfikar'la indirdiği şiddetli bir darbe ile kellesini uçurdu ve gövdesini yere düşürdü!
Çığlıklar koptu!
Hazret-i Ali " Allahuekber! " diyerek tekbir getirdi. 237
Hazret-i Ali'nin tekbirine uyarak, Müslümanlar da tekbir getirdiler. 238
Peygamberimiz aleyhisselam, tekbir sesini işitince, Hazret-i Ali'nin Amr'ı öldürmüş olduğunu anladı. 239
Hazret-i Ali Amr b. Abd'in işini bitirince, Dırâr b. Hattab'la Hübeyre b. Ebu Vehb Hazret-i Ali'nin üzerine yürür gibi olmuşlardı,
Hazret-i Ali onlara doğru yönelince; Dırâr, Hazret-i Ali'nin yüzüne bakar bakmaz, arkasını dönüp kaçmaya başladı.
Sonradan, Dırâr'a kaçmasının sebebi sorulduğu zaman:
" Ölüm hayali surete bürünmüş, bana görünmüştü! " demiştir.
Hübeyre b. Ebu Vehb Hazret-i Ali ile çarpışmaya yeltendi ise de, Hazret-i Ali'nin bir kılıç darbesi onun zırh gömleğinden tenine erişince, o da dönüp kaçtı.
Nevfel b. Abdullah da, kaçarken atıyla birlikte hendeğe düştü, boynu kırıldı. 240
Müslümanlar onu hendeğin içinde taşa tuttular.
Nevfel:
" Ey Arap topluluğu! Beni bundan daha iyi bir öldürüşle öldürseniz olmaz mı?" diye seslendi.
Bunun üzerine, Hazret-i Ali hendeğin içine indi. Onu kılıçla vurup öldürdü. 241
Nevfel b. Abdullah, Peygamberimiz aleyhisselamın hayatına hatime çekmek için and içen, diş bileyen azılı müşriklerdendi.
İkrime b. Ebu Cehil ise, mızrağını atarak kaçıp kurtulmuştu. 242
Harp meydanlarından kaçıp canlarını kurtaranlar, ordugâhlarına kavuşunca, Amr b. Abd'le Nevfel b. Abdullah'ın öldürüldüklerini haber verdiler.
Bunun üzerine Kureyş müşrikleri gevşediler ve ümitsizliğe düştüler. Ebu Süfyan, Fezârelerin kaçmalarından ve Gatafanların da dağılmalarından korkmaya başladı243 ve:
" Bugün, bizim için hiçbir faydası olmayan bir gün olmuştur! Yerlerinize dönünüz! " dedi, dağıldılar.
Kureyşîler Akik'e, Gatafanlarda karargâhlarına döndüler. 244
-------------------------------------
225. Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 6, s. 316, 317, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 61, 62.
226. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 471.
227. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 471, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 68, İbn Seyyid, Uyûnu’l-eser, c. 2, s. 61.
228. Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 135.
229. Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 32, 33, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 6, s. 317, 319, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 61, 62, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 486, 487 Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 641, 642.
230. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 236, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 32, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 61, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 487, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 642.
231. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 471.
232. Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 487, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 642.
233. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 471, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 32, İbn Seyyid, c. 2, s. 61.
234. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 471, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 642.
235. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 236.
236. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 236, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 61.
237. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 68.
238. Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 642.
239. Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 6, s. 313, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 62, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 106, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 487, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 642.
240. Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 487.
241. Taberî, Târîh, c. 3, s. 49.
242. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 237.
243. Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 487.
244. Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 472.