EL-HASÂİSÜ'L-KÜBRÂ |
| |
29 PEYGAMBERİMİZİN EVLADI, EZVACI, EHL-İ BEYTİ, ASHABI VE KABİLESİNİN O'NUN SEBEBİYLE KAZANDIKLARI ŞEREF VE MERTEBELER |
Yüce Allah Kerîm Kitabında şöyle
buyurmaktadır: "...Ey ehl-i beyt (Peygamber'in ev halkı)! Allah sizden
kiri gidermek, sizi tertemiz yapmak istiyor." [1]
Bir diğer âyetinde de şöyle buyuruyor:
"Ey Peygamber eşleri! Sizden kim Allah'a ve Resûlü'ne itaate devam eder ve
yararlı iş yaparsa, ona da mükâfatını iki kez veririz ve cennette onun için bol
bir rızık hazırlamışızdır." [2]
Hâkim Ümmü Seleme'nin
şöyle dediğini nakleder: "Ehl-i Beyt hakkındaki bu âyet, Resûlüllah benim
evimdeyken nazil oldu. Ayetin nazil olmasından sonra Efendimiz, haber
göndererek Ali, Fâtıma ve iki oğullarını getirtti de: "İşte benim ev
halkım!" buyurdu.
Hâkim Huzeyfe'den de şu
haberi nakleder: Peygamberimiz buyurdu: "Semâdan bir melek, Allah'tan izin
alarak bana geldi, selâmını verip: "Fâtıma cennet kadınlarının seyyidesi
(efendisi) dir" müjdesini verdi."
Hâkim'in Ali'den
rivayeti de şöyledir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem),
Fâtıma'ya hitaben buyurdu: "Kızım Fâtıma, Allah senin hatırın için
buğzeder, senin hatırın için razı olur!" [3]
Hâkim'in sahihtir
kaydıyla Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayeti de şu mealdedir: "Fâtıma, İmrân kızı
Meryem müstesna, cennet ehli kadınların seyyidesidir!"
Hâkim, yine sahihtir
kaydıyla Âişe'den rivayet eder, O şöyle der: "Peygamber (sallallahü
aleyhi ve sellem), hastalığı sırasında Fâtıma'ya dedi ki: "Sen,
âlemlerin, mü’minlerin ve şu ümmetin bütün kadınlarının seyyidesi olmaktan razı
değil misin?"
İbn-i Sa'd, Bern
bin Azib'den naklen, Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle
buyurduğunu bildirdi: "Süt emer sabî iken ölen şu oğlum İbrahim'in, süt
emme müddeti cennette tamamlanacaktır. O bir sıddîktir!"
(Diğer rivayette: "O, bir sıddîk
ve şehîddir" buyurulmuştur.)
Hâkim'in Huzeyfe'den
rivayetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur: "Cibril bana gelip: "Gerçekten Hasan ile Hüseyn, cennet
gençlerinin seyyidi (efendisi) dirler!" diye müjde eyledi."
El-Hâris bin Ebû Üsâme'nin Muhammed bin
Ali'den rivayetine göre, o şöyle anlatmıştır: Hasan ile Hüseyn,
Peygamberimiz'in yanında güreşmeye başladılar Peygamber (sallallahü
aleyhi ve sellem): "Haydi Hasan!" dedi. Fâtıma da: "Ey
Allah'ın Resulü, sen Hasan'ı destekliyorsun! Yoksa Hasan'ı Hüseyn'den daha mı
fazla seviyorsun?" dedi. Peygamberimiz ise şu karşılıkta bulundu: "Cebrâîl gelmiş Hüseyn'i
destekliyor. Ben de Hasan'ı desteklemeyi arzu etmiştim."
(Bu rivayet mürseldir)
Ahmed, Hâkim sahihtir
kaydiyle İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini rivâyet ederler:
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Cennet kadınlarının en faziletlisi: Hatîce binti Huveylid, Fâtıma binti İmrân,
Asîye binti Müzâhim'dir!"
(Hâkim'in sahihtir
kaydiyle naklettiği diğer rivayette ise, dört kadından biri ve başta olmak
üzere Meryem zikredilmiştir.)
Ebû Ya'lâ, Bezzâr ve Hâkim Ebû
Zerr'den nakleder. O şöyle der: Ben, Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Haberiniz olsun, benim
ehl-i beytimin sizin içinizdeki durumu, Nuh'un gemisine benzemektedir! Gemiye
binen kurtuldu, gemiyi terkedenler ise denizde boğuldu."
Tirmizi hasendir, Hâkim de
sahihtir kaydıyla Zeyd bin Erkam'dan rivayet eder. O şöyle der: "Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Ey müslümanlar! Ben size iki büyük ve ağır emanet bıraktım: Biri Allah'ın
kitabı, diğeri de ehl-i beytim'dir." [4]
Hâkim İbn-i
Abbâs'tan naklen Peygamber'in (sallallahü aleyhi
ve sellem) şöyle buyurduğunu söyler: "Gökteki yıldızlar,
yeryüzündeki insanların batmaması için bir emniyet sebebidir. Ehl-i Beytim de,
ümmetimin fitne ve ihtilaflara düşmemesi için bir emniyet vesilesidir. Ehl-i
Beytime muhalefet edildiği zaman, biliniz ki şeytanlar aranıza girmiş ve
iblis'in grubu yüzgöstermeye başlamış demektir."
(Bu hadisi, Ebû
Ya'lâ ve İbn-i Ebî Şeybe de Seleme bin el-Ekva'dan rivayet
etmişlerdir.) [5]
Hâkim Enes yoluyla
Resûlüllah'ın şu hadisini nakleder: "Ben dua edip Rabbim'den ehl-i beytimi
istedim. Rabbim bana: Ehl-i Beytim'den olup da aynı zamanda ehl-i tevhid olanlarını
bağışlayacağını, onlara azab etmeyeceğini va'd buyurdu." [6]
Hâkim Câbir'den rivayet
ediyor. O şöyle diyor: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir
hadislerinde: "Hamza, şehîdlerin seyyidi, efendisidir!" buyurdu. [7]
Yine Hâkim Urve tarikiyle
Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle
buyurduğunu nakleder: "Cennet gençlerinin seyyidi, Ebû Süfyan'dır! Ebû
Süfyan; Hâris'in oğludur, Haris Abdülmüttalib'in oğludur! O, Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) amcasının oğludur!" [8]
Taberânî Ebû
Ümame'den rivayet eder. O şöyle der: Peygamber (sallallahü aleyhi
ve sellem) buyurdu: "Kişi, din kardeşi için yerinden kalkıp ona
yer gösterir. Fakat Haşini oğulları, herhangi bir kimse için ayağa
kalkmazlar!"
İbn-i Asâkir'in
Enes'ten rivayeti de şöyledir: "Herhangi biri, yerinden kalkmasın, ancak
Hasan veya Hüseyn için, veya bunların zürriyeti için olursa başka!"
İbn-i Mâce Ebû
Hüreyre'den rivayet ediyor. O şöyle diyor: Peygamber (sallallahü
aleyhi ve sellem) bir hadislerinde buyurdu: "Ashabıma sövmeyiniz!
Varlığım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizden biriniz Uhud Dağı kadar altını
Allah yolunda infak etse, onlardan birinin faziletine yetişemez! Hatta bunun
yarısına bile yetişemez!" [9]
Yine Ebû Hüreyre'den Tayatisi'nin
rivayeti de şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Birinin Uhud dağı kadar altını olsa da bunu Allah yolunda harcasa;
dullara, yetimlere ve fakirlere sadaka olarak verse ve bununla ashabından
birinin faziletine yetişmeyi niyet etse; ebediyen bu fazilete yetişemez! Hatta
ashabımın, gündüzün bir saatinde kazandığı fazilete bile yetişemez!"
İbn-i Ebî Amr'ın
Enes'ten rivayeti de şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Benim ashabım, kendisiyle yön tayin edilen gökteki yıldızlar gibidir!
Yolcuların, yıldız batınca ne tarafa gideceklerini şaşırdıkları gibi, ashabımın
izini kaybedenler de yollarını şaşırırlar."
Yine Enes'ten Ebû
Ya'lâ ile Bezzâr'ın bir rivayeti var. Buna göre,
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur: "Ashabım, sofradaki yemeğin tadını yerine getiren tuz
gibidir! Onlarsız ümmetimin ağzının tadı (huzuru) yerine gelmez!"
İbn-i Meni' ve Taberânî'nin
Huzeyfe kanalıyla rivayet ettikleri hadis de şu anlamdadır: "Ashabımın
benden sonra bir zellesi (sürçmesi) olacaktır. Fakat Yüce Allah, onların bu
hatasını bağışlayacaktır. Zira onların benimle beraber İslâm'a büyük hizmetleri
olmuştur. Fakat onların bu hatasını, sonradan gelen bazı topluluklar
kendilerine bir düstûr edinecekler ve Allah onları bu yüzden yüzüstü cehenneme
atacaktır!"
Yine İbn-i Meni'nin Enes'ten diğer bir
rivayeti: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Benim ashabımı ve evlilik yoluyla bana akraba olanları hürmetle karşılayınız!
Bu hususta benim hatırımı sayanlar, Allah'ın koruması altındadırlar. Benim
hatırımı saymayanlar ise, Allah'tan uzaklaşmış olurlar ve onların akıbeti azaba
duçar olmaktır!" [10]
Yine Enes'ten İbn-i
Asâkir rivayet ediyor: Peygamber (sallallahü aleyhi
ve sellem) buyurdu: "Peygamberlerden her birinin benim ümmetim
içinde bir benzeri vardır. Ebû Bekir İbrahim (aleyhisselâm)'ın, Ömer Musa (aleyhisselâm)'ın,
Osman Harun (aleyhisselâm)'ın, Ali de benim bir benzerimdir. İsâ (aleyhisselâm)'a bakmak
ve bununla sürura ermek isteyen birisi ise, İşte onun benzeri bulunan Ebû
Zerr'e baksın!" [11]
İbn-i Asâkir,
Büreyde'den de şu haberi nakletmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi
ve sellem) buyurdu: "Ashabımdan biri bir beldede vefat ettiği
zaman; o belde halkının kıyamet günü imamı, yedicisi ve nuru olacaktır!"
(İbn-i Asâkir'in,
Ali'den de bu mealde bir rivayeti vardır.)
Dârekutni Ali'den naklen der ki:
"Bedir ehlinden biri vefat ettiği zaman onun cenaze namazında altı, diğer
ashabdan biri vefat ettiği zaman beş, başkalarının cenaze namazlarında ise dört
tekbir alırdı." [12]
Hasan bin Süfyan Ebû'z-Zâhiriye
tarikiyle el-Hâlis'ten şöyle rivayet eder: Peygamber (sallallahü
aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Kureyş'e, başka insanlara verilmeyen bir
hususiyet bahşedilmiştir."[13]
Bu, bu ümmetin muteber ve mutemet âlim
ve imamlarının icmâıyla sabittir ve bunda ihtilaf yoktur. Peygamber'in (sallallahü
aleyhi ve sellem) sünnetini ve sözlerini nakleden râvilerin; adaletli olup
olmadıklarından bahsedildiği gibi, ashabın bazılarının adaletli olup
olmadıklarından bahsedilemez. Zira onların hepsi udul, (adaletli ve
istikametli) zatlardır. Bu hususta delil olarak, Peygamberin (sallallahü
aleyhi ve sellem) şu sözü yeterlidir: O, bu hadislerinde: "İnsanların en
hayırlıları, benim asrımın insanlarıdır, yâni ashabımdır" buyurmuştur.
[14]
Evet, O'nun bir özelliği de budur. Fakat bir sahabi ile bir anlık buluşana, o sahâbi'nin tabiî denilmektedir. O kişiye, tabiî denilebilmesi için, o sahabi ile uzun müddet birlikte bulunması, uzun müddet onunla sohbet edip ondan faydalanmış olması aranır. Usûlcülere göre, en sahih kabul edilen söz, budur. Fark, hiç şüphesiz, Peygamberimiz'in peygamberlik makam ve mansıbının çok büyük ve yüksek olmasındandır. Peygamberlik nurunun ve feyzinin çok kuvvetli olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun içindir ki, sevgili Peygamberimiz'in bir defacık bir arabiye bakışı, aslında kupkuru ve nasibsiz bulunan bu ârâbinin, nûr ve feyizle dolmasına ve onun bir sâhâbi olmasına yetmektedir. Artık o kuru ve cahil Arabi, bir defacık Resûlüllah'ın nazarına mazhar olmakla, ilim ve hikmetle konuşan bir insan haline gelivermektedir.
Nitekim bazı alimlerimiz, "Ehl-i
Hadis'ten hiç biri yoktur ki, fark edilecek şekilde onun yüzünde bir güzellik
bulunmasın. Çünkü Peygamberimiz onlar hakkında dua buyurup: "Benim sözümü
işitip de muhafaza eden ve başkalarına aktaran kimsenin, Allah yüzünü ak
eylesin!" demiştir. Şu ümmetin içinde huffâz unvanıyla anılanlar onlardır.
Onlar, gerçek manada, mü’minlerin emindirler. Hatib-i Bağdadi der ki:
"Hafız lakabı, hadis ehline mahsustur. Diğer alimlere bu unvan
verilmez."
Taberani İbni
Abbâs'tan şöyle nakleder:Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
"Allah'ım, benim halifelerime rahmet et!" Ashab sordu: "Senin
halifelerin kimlerdir?" Peygamberimiz de: "Benden sonra gelen ve
benim sünnetimi, hadislerimi hıfzedip başkalarına güzelce öğreten
kimselerdir."
------------------------
[1] Ahzab suresi, 33
[2] Ahzab suresi, 31
[3] Sahih hadiste: "Fâtıma benden
bir parçadır! Onu gadaplandıran beni gadaplandırmış olur!" buyurulmuştur.
[4] İşte bu, meşhur Gadirhum Hadisidir.
Bunu, Müslim ve İbn-i Hibban da rivayet etmiştir.
Fakat bunların rivayetlerinin sonunda: "Ehl-i Beytime riayetsizlik
hususunda Allah'tan korkunuz, Allahtan korkunuz" buyurulmuştur. Şiiler
ise, bu Gadirhum Hadisini, kendi iddia ve davetlerinin bir merkezi haline
getirmişler ve kendi hayallerinden başka bir yerde mevcudiyeti bulunmayan
birtakım suret ve renkleri bu hadise ilave etmişlerdir ve demişlerdir ki:
"İşte Rasulullah, o gün orada Ali'yi vasiyy tayin etmiştir." Tabii ki
bunun aslı yoktur ve daha bunun gibi nice asılsız şeylerle doldurulmuş cild
cild kitaplar meydana getirmişlerdir.
[5] İbn-i Tahir Tezkira'sında şöyle der:
"Zehebi'nin bildirdiğine göre, Ahmed, Yahya, Nesai ve
İbn-i Hıbbân; bunun ravisi Huleyd bin Dâlec'in zayıf ve metruk olduğunu
bildirmişlerdir. Kütübü Sitte'nin hiç birinde ondan rivayette bulunulmamıştır.
[6] Taberani'nin de
bunun benzeri bir rivayeti var. Fakat onun senedinde; hata eden, yanlış
nakleden, kim olduğu tanınmıyan râvî bulunmaktadır.
[7] Hadis'in devamında: "Zâlim bir
hükümdara karşı durup, ona Allah'ın emrini ve nehyini tebliğ eden ve o zâlim
tarafından öldürülen kimse de!" buyurulmuştur.
[8] Bu sırada Ebû Süfyan, Huneyn'de
Resûlüllah'ın atının özengisini tutmakta idi.
[9] Bunu, Buhârî, Müslim, Ebû
Dâvûd ve Tirmizi de Ebû Said el-Hudri'den rivayet etmişlerdir
[10] Tirmizi'nin Abdullah bin Mugaffil'den
rivayeti ise şu mealdedir: "Ashabım hakkında Allah'tan korkunuz, Allah'tan
korkunuz! Onları oklarınıza hedef etmeyiniz! Onları kim severse, şüphesiz bana
olan sevgisi sebebiyle sevmiştir. Onlara buğzeden de, bana olan buğzu sebebiyle
buğzetmişdir."
[11] Tirmizi'nin Enes'ten olan rivayeti
şöyledir: "Ümmetim içinde ümmetime en merhametli olanı, Ebû Bekir'dir!
Allah'ın emri hakkında en şiddetli olanı Ömer, hayası en fazla
olanı Osman, hüküm vermede en ileri olanı Ali, helâl ve haramları en iyi bileni
ise Muâz bin Cebel'dir. Miras hukukuna en iyi vakıf olanı Zeyd bin Sabit,
Kur'an kıraatinde en ileri olanı Übeyy bin Ka'b'dır! Şüphesiz her kavmin bir
emini vardır. Bu ümmetin emini ise Ebû Ubeyde bin el-Cerrah'tır! Şu gök
kubbesinin altında Ebû Zerr'den daha doğru sözlü birisini ise bulamazsınız! O,
takvasında Îsâ'ya benzer."
[12] Beyhekî'nin rivayeti de
şöyledir: "Peygamberimiz'in zamanında, cenaze namazlarında, dört, beş,
altı ve yedi tekbir alınırdı. Ömer ise, ashab ile
istişare neticesinde, dört üzerindeki ittifakı sağladı."
[14] Bu hadis, üzerinde ittifak edilen
ve pek çok sahabi tarafından nakledilmiş bulunan bir hadistir. Ashabın
cümlesinin adaletli olduğunu bildiren ayetler de vardır. Birinin meâli
şöyledir: "Böylece biz, sizi orta bir ümmet yaptık." (Bakara, 143).
Bunun manası: "Biz sizi, hayırlı, adaletli, İlim ve amelle nefislerini
tezkiye etmiş bir ümmet kıldık" demektir. Keza: Nisa 115. âyeti, Al-i İmran
110. âyetleri de bu hususa delil teşkil eden âyetlerdendir.