1) Übeyy b. Halefle Ukbe b. Ebi Muayt, birbirlerinin sıkı dostu idiler.

Ukbe b. Ebi Muayt'ın, bazan Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına gelip, konuştuklarını dinlediği olurdu. Ukbe'nin bu hareketi Übeyy b. Halefe anlatılınca, Übeyy b. Halef Ukbe'ye:

" İşittim ki; sen Muhammed'le birlikte oturup, konuşmasını dinliyormuşsunl?

Bir daha onunla oturur, söylediklerini dinlersen; gidip onun yüzüne tükürmezsen, yüzüm senin yüzüne haram olsun! Seninle hiç konuşmayacağım da! " dedi ve ağır yemin etti.

Bunun üzerine, Ukbe b. Ebi Muayt, Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına vanp Übeyy b. Halefin istediğini yerine getirdi. 67

Ukbe b. Ebi Muayt'ın o gün attığı murdar tükrük ve salyası yüzünden Peygamberimiz aleyhisselâmın nâzik yanakları kavrulmuş, ve onun izleri hayatının sonuna kadar kaybolmamıştır. 68

Yüce Allah, bu hususta indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu:

" O gün (Kıyamet günü), (her) zâlim, (nedametle) iki elini ısırarak:

'Ne olurdu, ' diyecek, 'ben o peygamberin yanında (bulunup, Allah'a) bir yol edineydim!

Ne yazık bana! Keşke filanı dost tutmayaydım!

Andolsun ki, beni zikirden-o bana geldikten sonra-saptıran odur. '

Şeytan, insanı-başına bir bela gelince-yapayalnız ve yardımsız bırakandır." 69

2) Hazret-i Osman'ın gözlerinden yaşlar akarak anlattığına göre; Peygamberimiz aleyhisselâm, bir gün, Kabe'yi tavaf ediyor, o sırada Kabe'nin Hicr mevkiinde de, Ukbe b. Ebi Muayt, Ebu Cehil Amr b. Hişam ve Ümeyye b. Halef oturuyordu.

Peygamberimiz aleyhisselâm onların hizasından geçerken, Peygamberimize, hoşlanmayacağı bazı laflar attılar.

Bu laflardan Peygamberimiz aleyhisselâmın hoşlanmadığı, yüzünden belli olmakta idi.

Hazret-i Osman Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına vardı.

Peygamberimiz aleyhisselâmı, Hazret-i Ebu Bekir'le, aralarına aldılar.

Peygamberimiz aleyhisselâm parmağını onun parmakları arasına geçirdi.

Bütün tavafları böylece, el tutuşarak yaptılar.

Ebu Cehil ve arkadaşlarının hizasına geldikleri zaman, Ebu Cehil, Peygamberimiz aleyhisselâma:

" Vallahi, deniz bir kıl parçasını ıslatacak suya malik bulundukça, sen atalarımızın tapageldikleri tanrılara tapmaktan men ettiğin müddetçe, seninle barışmayacağız! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm da:

" Ben de öyle! " buyurdu.

Sonra, tavafın üçüncü bölümünü de öylece yapıp dördüncü bölümünü yapmaya geldiği zaman, Ebu Cehil yerinden sıçradı ve Peygamberimiz aleyhisselâmın yakasını tutmak istedi. Bu işe kalkışınca, itilip kıçının üzerine düşürüldü.

Hazret-i Ebu Bekir Ümeyye b. Halefi, Peygamberimiz aleyhisselâm da Ukbe b. Ebi Muayt'ı defetti.

Onlar Peygamberimiz aleyhisselâmın başından dağılınca, Peygamberimiz aleyhisselâm ayakta durarak, onlara:

" Vallahi, size âcil azab mubah oluncaya kadar siz bundan vazgeçmeyeceksiniz! Sizler, Peygamberiniz için, ne kötü kavimsiniz! " buyurduktan sonra, evine döndü.

Hazret-i Ebu Bekir'le Hazret-i Osman da, kendisini evine kadar takip ettiler, arkasından gittiler.

Peygamberimiz aleyhisselâm, kapısının önünde durarak, onlara yönelip:

" Sevinin ki, hiç şüphesiz, Yüce Allah dinini açıklayacak, üstün kılacak; Peygamberine yardım edecektir.

Şu gördüğünüz kişiler, Yüce Allah'ın sizin ellerinizle tez vakitte boğazlayacağı kimselerdendir! " buyurdu.

Hazret-i Osman:

" Vallahi, ben onları Yüce Allah'ın bizim ellerimizle boğazladığını gördüm! " demiştir. 70

3) Peygamberimiz aleyhisselâm bir gün bazı müşrikler tarafından dövülüp kana boyandığı, üzgün bir halde oturduğu sırada, Cebrail aleyhisselâm geldi ve:

" Sana ne oldu?" diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm: " Bana şu müşrikler yapacaklarını yaptılar" buyurdu. Cebrail aleyhisselâm:

" Sana bir mucize göstermemi ister misin?" diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâm: " Evet! Göster! " buyurdu.

Cebrail aleyhisselâm, vadinin gerisindeki ağaca bakarak: " O ağacı çağır! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm çağırınca, ağaç yürüyerek Peygamberimiz aleyhisselâmın önüne kadar gelip durdu.

Cebrail aleyhisselâm:

" Ona söyle, geri dönsün! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm geri dönmesini söyleyince, ağaç eski yerine varıncaya kadar geri gitti.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Yeter! " buyurdu. 71

4) Mahzum oğullarından Ebu Cehil ile Velid b. Mugîre ve üçüncü bir arkadaşları, 72 Peygamberimiz aleyhisselâmı öldürmeyi aralarında tasarladılar. 73

Ebu Cehil; Peygamberimiz aleyhisselâmı namaz kılarken görürse, Peygamberimiz aleyhisselâmın başını taşla ezeceğine yemin etti: 74

" Muhammed'i görecek olursam, şöyle şöyle yapacağım" dedi. 75

Bir gün, Peygamberimiz aleyhisselâmın Kabe'de namaz kıldığı bir sırada, Ebu Cehil'e:

" İşte, Muhammed orada! " dediler.

Ebu Cehil ise:

" Nerede o?" diye sorup durdu. Peygamberimiz aleyhisselâmı göremedi. 76

Peygamberimiz aleyhisselâm Kabe'de namaz kılmaya durup kıraatına başladığı ve Mahzum oğullarının da Peygamberimiz aleyhisselâmın kıraatim işittikleri, 77 Ebu Cehil'in de eli boşa çıktığı sırada;78 Peygamberimiz aleyhisselâmı öldürmesi için, Velid b. Mugîre'yi gönderdiler.

Velid Peygamberimiz aleyhisselâmın namaz kıldığı yere kadar ilerledi.

O da, Peygamberimiz aleyhisselâmın kıraatini işitiyor, fakat kendisini göremiyordu!

Arkadaşlarının yanına dönüp, bunu onlara bildirdi: 79

" Vallahi, sesini duyduğum halde, kendisini göremiyordum! " dedi.

Bunun üzerine, arkadaşlarından üçüncüsü:

" Vallahi, gidip onun başını ben ezeceğim! " dedi, eline bir taş alıp gitti.

İzi sıra geri döndü ve kafasının üzerine, baygın halde düştü.

Kendisine:

" Sana ne hal oldu?! " diye sordular.

" Benim başımda büyük bir hal var. Bir adam gördüm. Onun yanına yaklaşınca bir puğur deve ile karşılaştım ki, kulaklarını sallıyordu!

Ben, bu ana kadar, ondan daha iri bir puğur görmemi simdir!

O Muhammed'le benim arama gerilmiş, duruyordu!

Lât ve Uzzâya yemin ederim ki; eğer ona biraz daha yaklaşsa idim, o beni muhakkak yerdi! " dedi. 80

Bunun üzerine, Mahzum oğulları, Peygamberimiz aleyhisselâmın namaz kıldığı ve kıraatini işittikleri yere kadar hep birlikte ilerlediler.

Sese yaklaştıkları zaman, ses arkadan gelmeye başladı!

Arkadan geldiğini işittikleri yere doğru gidince de, bu sefer, ses arkalarından gelmeye başladı!

Döndüler, Peygamberimiz aleyhisselâma yapmak istedikleri için bir yol bulamadılar! 81

" İşte, Biz, onların önlerinden bir set, arkalarından da bir set çektik. Böylece, onlar görmezler! " mealindeki âyetin, 82 Ebu Cehil ve arkadaşlarınca Peygamberimiz aleyhisselâma karşı girişilen bu suikast üzerine nazil olduğu rivayet edilir. 83

5) Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden bir cemaat, Kabe'nin Hicrinde toplanıp: " Muhammed'i görür görmez, hep birden, tek bir adamın kalkışı gibi kalkacak, onun üzerine yürüyeceğiz; öldürmedikçe de kendisinden ayrılmayacağız! " diyerek Lât ve Uzzâ, Menât, İsaf ve Naile putları üzerine antlaştılar.

Hazret-i Fâtıma ağlayarak Peygamberimiz aleyhisselâmın yanına geldi ve:

" Şu Kureyşlilerin ileri gelenleri senin aleyhinde antlaştılar: Seni görünce, üzerine yürüyüp seni öldürecekler! " dedi.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

" Ey kızcağızım! Bana abdest suyu getir! " buyurdu.

Abdest aldı. Sonra da, Mescid-i Haram'a, onların yanına vardı.

Müşrikler Peygamberimiz aleyhisselâmı görünce:

" İşte, o orada! " dediler. Gözlerini önlerine indirdiler, çeneleri göğüslerinin üzerine düştü.

Oturdukları yerlerden ne ilerleyebildiler, ne gerileyebildiler!

Başlarını kaldırıp Peygamberimiz aleyhisselâma bakamadılar!

İçlerinden hiçbirisi, kalkıp Peygamberimizin üzerine yürüyemedi!

Peygamberimiz aleyhisselâm vanp tepelerine dikildi. Yerden bir avuç toprak aldı ve:

" Yüzleriniz kara olsun! " diyerek, onların üzerlerine saçtı.

Onlardan hiçbir kimse yoktu ki, bu topraktan kendisine isabet etsin de, Bedir savaşında kâfir olarak öldürülmemiş olsun! 84

-------------------------------------

67. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre. c. 1, s. 387.

68. Kurtubî, Tefsir, c. 13, s. 26, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1 , s. 292, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 508.

69. Furkan: 27-29, İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 387.

70. Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 188-189, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103-104, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 472.

71. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 113, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 26, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1336, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 154, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 301.

72. Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 197, Kurtubî, Tefsir, c. 15, s. 7, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 3, Suyûtî, Dürru'l-mensür, c. 5, s. 258.

73. Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 197, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 5, s. 258.

74. Zemahşerî, Keşşaf, c. 3, s. 316, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 3, Kurtubî, Tefsîr, c. 15, s. 7, Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 3.

75. Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 564, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.

76. Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 152, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 564, Suyûtî, c. 5, s. 258.

77. Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 197, Suyûtî, c. 5, s. 258.

78. Kurtubî, Tefsîr, c. 15, s. 7, Hâzin, c. 3, s. 3.

79. Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 197, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.

80. Kurtubî, Tefsîr, c. 15, s. 7.

81. Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 197, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.

82. Yâsîn: 9.

83. Taberî, Tefsîr, c. 22, s. 152, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 197, Zemahşerî, Keşşaf, c. 3, s. 316, Nesefî, Medârik, c. 3, s. 3, Kurtubî, Tefsîr, c. 15, s. Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 564, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.

84. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 303, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 163, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 192-193, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 6, s. 240, Heysemî, Mecmau’z-zevâid, c. 8, s. 228.