Seferin iki sebebi olup, birisi Hubeyb b. Adiyy'in gelenler geçenler görsünler de her tarafa yaysınlar diye ağaçta asılı bırakılan, teşhir edilmek istenileni92 cesedinin ağaçtan indirilerek gömülmesini sağlamak;

İkincisi de, Ebu Süfyan tarafından Peygamberimiz aleyhisselama yaptırılmak istenilen suikasta mukabele etmekti.

Peygamberimiz aleyhisselam, Hubeyb b. Adiyy'in cesedini bağlandığı ağaç gövdesinden ayıran, indirenin Cenneti kazanacağını müjdeledi. 193

Seferin Tarihi

Peygamberimiz aleyhisselam; Hubeyb b. Adiyy ile arkadaşlarının şehit edilmelerinden sonra194 Mekke'ye gönderdiği Amr b. Ümeyye ile Ensârî arkadaşına, öldürmekfırsatını bulurlarsa195 Ebu Süfyan b. Harb'i öldürmelerini de emir buyurdu. 196

İbn Hişam'ın güvenilir ilim adamlarından rivayetine göre, Amr b. Ümeyye der ki:

" Hubeyb ve arkadaşlarının şehadetlerinden sonra, Resûlullah aleyhisselam beni Mekke'ye gönderdi ve benimle birlikte Ensardan bir zâtı da* gönderdi ve bize:

'Gidiniz de, Ebu Süfyan b. Harb'i öldürünüz! ' buyurdu.

Ben arkadaşımla birlikte yola çıktım.

Benim binit olarak devem vardı. Arkadaşımın devesi yoktu, kendisinin ayağı da rahatsızdı.

Onu da deveme bindirdim.

Ye'cec'e kadar vardık.

İki dağ arasında, ağaçlık bir yerde devemizi bağladık.

Biz de dağın yamacında siperlendik.

Arkadaşıma:

'Kalk, Ebu Süfyan'ın evine varalım.

Ben öldürmek için ona saldırırım.

Eğer aramızda çarpışma olduğunu görür veya herhangi birşeyden korkarsan, sen hemen dönüp devene atla, Medine'ye kavuş, Resûlullah aleyhisselamın yanına var, olanı biteni ona haber ver! Sen şimdi benim yanımdan ayrıl, beni kendi halime bırak!

Ben bu şehri çok iyi bilir, içerisinde cesaretle, bacakları sıvayarak gezebilirim! ' dedim.

Birlikte Mekke'ye girdik.

Kartal kanadını andıran hançerim yanımda bulunuyordu. Onu, bana karşı gelen insanı öldürmek için hazırlamıştım.

Arkadaşım, bana:

'Kabe'yi yedi defa tavaf edip iki rekat tavaf namazı kılmak suretiyle işe başlasak olmaz mı?' dedi.

Kendisine:

'Ben Mekkelileri senden daha iyi bilirim. Onlar karanlık basınca, evlerinin çevresine su serperler, orada otururlar. Ben onları ayaklan sekili attan daha iyi tanırım! ' dedim.

Nihayet, Kabe'ye vardık.

Onu yedi kere tavaf ettik. İki rekat da tavaf namazı kıldıktan sonra, Kabe'den çıktık.

Kureyş topluluklarından bir topluluğun yanından geçerken, içlerinden bir adam* beni tanıdı ve en yüksek sesiyle:

'İşte! Amr b. Ümeyye! ' diyerek bağırdı.

Bunun üzerine, Mekkeliler üzerimize üşüştüler ve:

'Vallahi, Amr hayra gelmemiştir! O hiçbir zaman kötülükten başka birşey için gelmez! '** dediler ve beni ve arkadaşımı aramaya koyuldular.

Arkadaşıma:

'Koş haydi! Korktuğum şey başımıza geldi işte! Artık adamın [Ebu Süfyan'ın] yanına varmaya yol bulmak mümkün değil! Sen hemen kendini kurtarmaya bak! ' dedim.

Hızla koşarak dağa çıktık.

Mekkeliler de dağa çıkmaya ve bizi aramaya başladılar.

Biz dağın tepesine doğru yükselince, bizi yakalamaktan ümitlerini kestiler.

Biz de, geri dönüp, dağda bir mağaraya girdik.

Mağaraya girince, mağaranın ağzını taşlarla kapatıp izleyicilerden gizlendik. Gecemizi mağaranın içinde geçirdik.

Bizi izleyenler, yakalamaktan âciz kalınca, geri döndüler.

Arkadaşıma:

'Vallahi, onlar bizi bu gece ve gündüzün akşama kadar arayacaklardır' dedim.

Mağarada bulunduğumuz sırada, atı için ot biçen Osman b. Malik b. Ubeydullah, mağaramızın kapısına kadar gelip dikildi.

Arkadaşıma:

'Vallahi, bu, Malik'in oğludur! Eğer o bizi görecek olursa, muhakkak Mekkelilere haber verir; yakalanır ve öldürülürüz! ' dedim.

Hemen yanına çıkıp, kendisini memesinin altından hançerledim!

Osman b. Malik hançerlenince öyle bir çığlık kopardı ki, çığlığını Mekkelilere duyurdu.

Hcıııcıı duı ıufj maydı dddkı ycıııııc yııdıııı.

Arkadaşıma:

'Yerinde dur, hiç kımıldama! ' dedim.

Mekkeliler sesi takip ederek Osman'ın bulunduğu yere kadar geldiler, onu ölmek üzere buldular.

'Vâh senin başına gelene! Kim vurdu sana?' dediler.

'Amr b. Ümeyye! ' dedi ve öldü.

Mekkeliler bulunduğumuz yeri ondan öğrenmek imkânını bulamadılar.

'Vallahi, biz zaten onun hayır için gelmediğini biliyorduk! ' dediler*

Ölen adamlarıyla uğraşmaları, bizi aramaya devam etmelerine engel oldu.

Ölüyü oradan yüklenip götürdüler. 197

Arkadaşıma:

'Akşama kavuşursak, kurtulduk demektir! ' dedim. 198

Mağarada iki gün bekledik.

Bizi aramaları sona erince, geceleyin mağaradan çıkıp Ten'im'e vardık. Hubeyb'in asıldığı darağacı Ten'im'de bulunuyordu.

Arkadaşım, bana:

'Hubeyb'i darağacından indirmek istemez misin?' dedi.

'Nerededir o?' diye sordum.

Arkadaşım:

'İşte, o, şu gördüğün yerdedir! ' dedi.

'Olur! İndireyim onu darağacından! Yalnız, sen bana müsaade et ve yanımdan uzaklaş! ' dedim.

Hubeyb'in cesedini bekçiler kuşatmışlar, bekliyorlardı. 199

Bekçilerin yanından geçerken, onlardan biri:

'Vallahi, bu geceki gibi, Amr b. Ümeyye'nin yürüyüşüne benzeyen bir yürüyüş daha görmedim! Eğer kendisi Medine'de olmamış olsa, muhakkak bu odur, derdim' dedi.

Kendi kendime:

'Amr b. Ümeyye odur işte! ' dedim. 200

Ensârî arkadaşıma:

'Eğer sen birşeyden korkarsan, hemen deveye giden yolu tut, onun üzerine atla, Resûlullah aleyhisselama kavuş, olan bitenleri ona haber ver! ' dedim.

Ben de hemen darağacının yanına vardım. İplerini çözdüm. Hubeyb'in cesedini sırtıma aldım.

Vallahi ben kırk arşın (adım) yürümem iştim ki, andıma düşen bekçiler gelip bana kavuştular!

Cesedi hemen yere bıraktım.

Cesedin yere düştüğü zaman çıkardığı sesi hâlâ unutmamışımdır! 201

Sonra, cesedin üzerine, ayağımla çabuk çabuk toprak ittim. 202

Sanki yer onu yutuvermişti. 203

Bekçiler beni yakalamak için arkamdan hızla takip ettiler.

Ben Safra' yolunu tutunca, yoruldular, geri döndüler.

Arkadaşım devenin yanına varıp üzerine bindi, Peygamber aleyhisselama kavuştu. İşimiz hakkında kendilerine bilgi verdi.

Ben de, yürüyerek Galil'e geldim. Galil'in en yüksek kısmına kadar çıktım. Mekke yakınında bulunan Dacnan dağındaki bir mağaraya girdim.

Yayım ve oklarım yanımda idi.

Mağarada bulunduğum sırada, yanıma Di'l b. Bekroğullarından, bir gözü kör, uzun boylu, kendisine ait davarı sürüp götüren bir adam geldi.

Beni görünce:

'Kim bu adam?' diye sordu.

'Bekir oğullarından bir adamım' dedim.

O da:

Ben de, Di'l oğullarının Bekir oğullarındanım! ' dedi ve yanının üzerine uzanıp yattı.

Yüksek sesle teganni ediyor ve:

'Ben sağ oldukça ne Müslüman olurum, ne de Müslümanların dinine göre hareket ederim! ' diyordu.

Ona, içimden:

'Biraz sonra, Müslüman olmamayı görür, öğrenirsin! ' dedim.

Adam çok geçmeden uyudu, uykuya daldı, horlamaya başladı.

Yavaşça kalkıp yanına vardım. Kendisini hiç kimsenin hiç kimseyi öldürmediği kötü bir öldürüşle öldürdüm: Yayımın başındaki demiri onun sağ olan gözüne dayayıp kafasından öbür tarafa çıkıncaya kadar, yayımın üzerine yüklendim!

Bundan sonra, mağaradan çıktım, kartal gibi kanatlanıp geniş yolu tuttum ve kurtuldum. 204

Mekke yolunda bir menzil olan Arc'a geldim. 205

Sonra, Mekke ile Medine arasında sarp ve yokuş yerdeki Rakûbe yolunu tuttum. Medine'ye iki gecelik uzaklıkta ve Müzeynelere ait bir yer olan Nakı'a indim.

Resûlullah aleyhisselamın neler yaptığını öğrenmek maksadıyla Kureyş müşriklerinin Medine'ye yolladıkları Mekkeli iki adama Nakı'da rastlayıp kendilerini tanıdım ve:

'Ben sizi esir edeceğim! ' dedim.

Bana:

'Biz mi esir olacağız sana?! ' dediler.

Hemen onlardan birini okla vurup öldürdüm ve ötekine:

'Esir ol! ' dedim.

Esir olunca, ellerini sıkıca bağladım, Medine'ye geldim.

Medine'de Ensarın yaşlılarından bazılarının yanlarından geçip giderken, onlar:

İşte, vallahi Amr b. Ümeyye! ' dediler.

Çocuklar onların sözünü işitince, geldiğimi Resûlullah aleyhisselama koşup haber verdiler.

Ben esirimi yayımın kirişiyle başparmağından sıkıca bağlamıştım.

Peygamber aleyhisselam, onu görünce, azı dişleri görününceye kadar güldü.

Sonra, benden, bütün olan bitenleri sordu. Ben de kendilerine naklettim.

'Hayra eresin! ' diyerek bana hayır dua etti." 206

-------------------------------------

192. Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 458, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 3, s. 160.

193. Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 458, Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 3, s. 161.

194. İbn Hişam. Sîre. c. 4, s. 282, Taberî, Târih, c. 3, s. 32, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 169.

195. İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 94, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 335, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 112, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 70.

196. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 282, İbn Sa'd, c. 2, s. 94, Taberî, Târih, c. 3, s. 32, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 335, İbn Esîr, c. 2, s. 169, İbn Seyyid, c. 2, s. 112, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 70.

* Cebbar b. Sahr (İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 282) veya Seleme b. Eşlem (İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 293).

* Muaviye b. Ebu Süfyan İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 94).

** Gerçektende, Amr b. Ümeyye, Cahiliye devrinde elinden her kötülük gelen cin gibi bir adamdı (Taberî, Târîh, c. 3, s. 32).

* Ebu Süfyan da, bunu söyleyenler arasında idi (Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 70).

197. Taberî, Târih, c. 3, s. 32.

198. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 283.

199. Taberî, Târih, c. 3, s. 32, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 336, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 170 , Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 70.

200. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 283, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 459.

201. Taberî, Târih, c. 3, s. 32, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 336, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 170, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 70.

202. Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 213, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 70.

203. Taberî, Târih, c. 3, s. 31, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 332, İbn Esîr, c. 2, s. 170, Zehebî, Megâzî, s. 191 , Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 67.

204. Taberî, Târih, c. 3, s. 32-33, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 336-337, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 170.

205. İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 283.

206. Taberî, Târîh, c. 3, s. 33, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 336-337, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 170, Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 70-71 , Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 459.